23 Aralık 2009 Çarşamba

Etkilemenin Yeni Prensipleri Bölüm II


Seçim Özgürlüğü mü, Satış Engeli mi?

Tüketiciler neye göre seçim yapıyorlar? Satın alma eylemini neye göre değerlendiriyorlar? Bunları bir düşünelim. Standford Üniversitesi tarafından değişik bir araştırma yapılıyor. Araştırmacılar bir markette ürün standı kuruyorlar. Bir standa 24 çeşit, diğerine ise 6 çeşit reçel yerleştiriliyor. Tahmin edeceğiniz üzere, reçel tadan kişilerin %60'ı, 24 çeşit reçelin olduğu standı seçiyorlar. Yalnızca %40'ı, 6 çeşit olan standı tercih ediyor.  Buraya kadar herşey normal gibi görünüyor olsa gerek. Ancak, bu durumda analiz edilmesi gereken baktığımızda;

  • 6 Çeşit reçelin tanıtıldığı standa gidenlerin %30'u en az 1 reçel aldı.
  • 24 çeşit  reçelin olduğu standı tercih edenlerin yalnızca %3'ü reçel aldı.
Peki bizim buradan çıkarmamız gereken mana nedir? 

Reçel, din, eş ve iş seçiminde seçeneklerin sayısı arttıkça DÜŞÜNSEL UYUMSUZLUK dediğimiz durum ortaya çıkar. Eğer sizin karşınızda, ikiden daha fazla seçenek varsa tercihlerinizi seçememe durumuyla karşılaşıyorsunuz. Bu hepimizi sıkıcak birşey olsa da... Hedef kitlenize her zaman en sade ve kolay karar alabilecekleri durumları tercih etmelerini sağlayınız. Örneğin, alışverişte bu durumları çok yaşarız. Kıyafet alırken, mavi mi, kırmızı mı, siyah mı derken kararsızlıklarla boğuşup birçoğumuz eve elimiz boş dönmüşüzdür.



ŞOK!Çok fazla seçenekle karşı karşıya olduklarında birçok  kişi ne yapacağını şaşırıp adeta paralize olur.

Diğer bir konu;

İNSANLAR BAŞKA İNSANLARIN SAHİP OLDUKLARI ŞEYLERİ İSTERLER

İNSANLAR SAHİP OLDUKLARI ŞEYİN DEĞERİNİ ABARTIRLAR

En iyisi Benimki!

İnsanların alım tercihlerinin çoğunda mantıklı birşey aramak gereksizdir. Çünkü, söz konusu satın alma olunca mantık ve rasyonel düşünce ortadan kalkabiliyor. Bunu da pazarlamacılar çok iyi başarıyorlar. Bu noktada iletişimcilerin, yani bizim yapmamız gereken nedir?  Kişiler tutum ve davranışlarını değiştirmeyi başarmak! Kulağa çok acımasızca geliyor olsa da bu durum tüketiciyi satışa meğillendirmek için olmazsa olmaz.Tutum değişimi bir ikna ise, davranış biçimi itaat diye düşünüyoruz.  Önce, tutumu değiştirmeliyiz diye öğrendik. Peki ya tam tersi olsa? Kevin Hogan bunun tam tersi olabileceğini de düşünüyor. Formül çok basit: davranış değişikliği sonucunda, mecburi bir tutum değişikliğinin gerçekleşmesi olacaktır. İnsanlar hareketlerinin sorumluluklarını üstlerine almaya başladıkları an davranışları da tutumları da değişir.

Beynimiz komik bir organ. Birşeyleri yapmaya başladığımızda bunlara alışıyorsunuz ve bu hareketleri yapmamak sizde bir boşluk uyandırıyor. Dolayısıyla tutum da değişiyor.


Yalnızca Müşterilerinize Değil, Daha Büyük Kitlelere Hitap Etmelisiniz, Kimler mi?

Hedef kitlenizin;

  •  Kendileri
  • Aileleri
  • Dahil oldukları Grupları
  • Toplumları
  • TANRI
Peki neden bu kitleleri de dahil etmeliyiz diye düşüdüğümüzde, kişiler dahil olduklarının çıkarlarını korurlar. Siz de bu çıkarlar dahilinde hareket ederseniz, ikna etme oranınız daha fazla olacaktır.

Büyük Sayılar Prensibi

Deliliğin bireylerden ziyade gruplarda görüldüğü herkes tarafından bilinmektedir. Normal insanların birçoğu asla masum insanlara kar topu atmaz. Derbi maçındaki yoğun duygular nedeniyle, rakip takımın taraftarını öldüren grup üyeleri tek başlarına asla böyle bir davranışa yeltenmez. Bir çok insan çobanını bekleyen koyun gibidir. Bilimsel araştırmalar, bir grupta ne kadar çok insan varsa grubun liderlerinin söylediğinin uygulama olasılığını o kadar arttırır. İnsalar, topluluk içinde konuşmaktan psikolojik olarak çekinirler. Duygusal bir çılgınlık yaşayan kişiler tüm etik davranışlardan uzaklaşırlar.


"Hepimiz Birini Sevmeye İhtiyaç Duyarız" Prensibi

Tüm insanlar arzu edilmek isterler. Eğer bende böyle bir istek yok diyen birisi varsa, ya yalan söylüyordur ya da ruhsal bozuklukları vardır. Karşınızdaki kişiyi yalnızca bir müşteri olarak görmeyin. Onlara ilgi göstermeyi deneyin. İnsanlar samimi ilgiyi farkeder ve bu hissettiklerinde satış açısından büyük yararı olan ömür boyu sürebilecek bir ilişkinin tohumları atılmış olur.

20 Aralık 2009 Pazar

Etkilemenin Yeni Prensipleri Bölüm I


 Çok iyi biliniyor ki, yıllardır akademisyenler ve iş hayatında bulunan uygulayıcılar arasında bazı tartışmalar yer almakadır. Ali Saydam'ın Algılama Yönetimi kitabını okurken bu duruma benzer bir örneğe rastladım. Ali Saydam, iletişimin tek yönlü simetrik, tek yönlü asimetrik ve çift yönlü simetrik olarak kabul edilebileceğinden bahsediyor. Ancak, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi'nden Doç. Dr. Ayla Okay bu duruma karşı çıkıyor. Böyle birşeyin olamayacağını 'Çift Yönlü Simetri' iletişimin aslıdır diyerek Ali Saydam'ın düşüncesine katılmıyor. Aslına bakılırsa Ali Bey, Ayla Hanım'ı haklı görüyor. Çünkü, Ayla Hanım'ın öğrencilerine anlatması gereken şey bu olması gerektiğini ve duruma bir akademisyen olarak yaklaştığının normal olduğunu düşünüyor. Oysa Ali Bey, uygulamanın içinden geliyor ve pratikte işe yarayanı teoriden daha iyi bildiğini ifade ediyor.

 Aslına bakılırsa bende bu duruma farklı bir pencereden bakmak istiyorum. Biz iletişimciler için önemli olan neyse, gerçekte neyin, nasıl işe yaradığı. İletişimde tek bir doğru olmadığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Öncelikle, sorularımızı çok iyi tespit etmemiz gerekiyor ve doğruya en yakın cevabı alıp, stratejilerimizi buna göre belirlememiz gerekiyor. Bu konularla ilgili bir çok araştırma yapıldığını göz ardı etmemeliyiz. Biz, insanların genelde nasıl hareket ettiklerini ve neye göre karar verdiklerini bilmek zorundayız.

Etkilemede Yeni Prensipler

Sorular ve Soruluş Şekilleri?

Bu konuya Kevin Hogan, bir araştırmayla yanıt veriyor. 1984 yılında Kahneman ve Tversky tarafından doktorlara karar verme oyunu gerçekleştiriliyor.

Yaklaşık 600 kişinin öleceği bir hastalık düşünün. Hastalıkla mücadelede 2 farklı seçenek önünüze sunuluyor. Bilimsel verileri ise şöyle:

* A planı uygulanırsa 200 kişinin hayatı kurtulacak
* B planı uygulanırsa 3/1 ihtimalle herkes kurtulacak, 3/2 ihtimalle kimse kurtulmayacak

SORU: Bunlardan hangisini tavsiye edersiniz? A programı mı, B programı mı? Kararınızı bir yere yazın

2 Alternatif  daha bulunmakta;

* C planı kabul edilirse 400 kişi ölecek
* D palnı kabul edilirse 3/1 ihtimal kimse ölmeyecek, 3/2 ihtimalle herkes ölecek

Araştırmanın sonucuna bakacak olursak,

Deneklerin (Doktorlar) %72'si kesin olan seçeneği A planına, riskli olan seçeneği B planı olarak tercih ediyorlar. Ancak soru ikinci alternatifte sorulduğunda tam tersi yanıtlar alıyorlar. Denekler ikinci soruda hemen hemen ilk soruda sorulan B planını %78 oranında kabul ediyorlarlar.

Dikkatle bakılacak olduğunda, A planını tercih eden birinin, ikinci soruda C planını tercih etmesi gerekiyor. Ancak, cümlenin farklı sorulması sonucunda farklı bir sonucu da ortaya çıkartıyor. Farklı perspektifler, farklı karar alınmasında etkili oluyor.

Kaybetme Korkusu ve Kazanma İhtimali

İnsanlar sahip oldukları bir şeyi kaybetmemek için, sahip olmadıkları bir şeyi kazanmak adına harcayacaklarından daha fazla çaba sarfedebilirler. Kaybetme korkusu, birçok kişi için kazanma ihtimalinden daha kuvvetli bir motivasyondur.

Princeton Üniversite Uzmanları, bir grup öğrenciye tiyatroya gittikleri anda biletlerini kaybettiklerini fark ettiklerini hayal etmelerini söylüyor. Başka bir bilet için 10 dolar öderler mi?

Diğer bir gruba da tiyatroya gittiklerini fakat, henüz bilet almadıkları hayal etmelerini söylüyor. Tiyatroya vardıklarında 10 dolar kaybettiklerini fark etmelerini istiyorlar. Yine de tiyatro bileti alırlar mıydı?

Araştırmanın sonucuna göre, 10 dolar kaybeden deneklerin %88'i bilet alacaklarını söylerken, daha önce aldıkları bileti kaybeden deneklerden %46sı tekrar 10 dolar ödeyip bilet alacağını söylüyor.

İnsanların sizden bir şey almasını veya herhangi bir seçim yapmasının temelinde mantıklı veya rasyonel bir gerçeklik bulunmuyor.

13 Aralık 2009 Pazar

Etkilemede Pivot Noktası

Özellikle bir iletişmci için başarının en önemli unsuru karşısındakini ikna edebilmektir. Peki, ikna etmek için "dil" tek başına yeterli olabilir mi? Tabiiki, hayır. Bugüne kadar karşımızdakini ikna etme yöntemlerinden bir çok başlığı ele aldık. Belirtmeliyimki, etkilemek gerçekten de bir sanattır. Biz iletişimcilerin, bu konuda kendimizi geliştirmemiz gerektiği ise şüphesiz göz ardı edilemez bir gerçektir. Bu konun inceliklerine girmek ve yol göstermek ise bana düşüyor. Kevin Hogan, kitabında etkilemenin pivot noktalarını ele almış ve istediğimiz kişilerin gözünde nasıl güvenilir olabileceğimizi ifade etmiştir.


Güvenilirlik, bu işin başıdır!

Başkalarını etkilemenin ortak paydasına bakacak olursanız, güvenilirlik bu işin başında gelmektedir. Etkilemek istediğiniz kişinin gözünde güvenilir bir imajınız varsa, işiniz çok kolay demektir.
Etkilemenin Pivot noktası yani "ekseni": Başlangıçta güvenilir olmanız değil, güvenilir izlenimi vermeniz gerekir.

Güvenirlik faktörleri:
1. Yeterlilik
2. Dürüstük
3. Uzmanlık
4. Sempatiklik
5. Rahatlık
6. Sosyallik

Bir iş görüşmesinde veya bir iş bağlantısında göz önünde bulundurmanız gereken faktörler görüldüğü üzere basit olsa da bence bunları gerçekleştirmek için de doğal olmak gerekir. Böylelikle, inandırıcılık faktörü de devreye girmektedir.

Gördüğünüz gibi yeterlilik, öncül bir faktördür. Yapacağınız bir görüşmede, yeterlilik konusunda bir süre taklit yapabilirsinizi. Ancak, bu konuda da yeterliliğiniz bir yere kadarsa, eninde sonunda rol yaptığınız ortaya çıkacaktır. Dolayısla, konunuzda uzman olmanız ve niteliklerinizi de bu anlamda geliştirmeniz gerekecektir.


Kendi ofisinizde yapacağınız bir görüşmede yeterliliğinizi karşınızdakine farkettirmeden isptalayın. Örneğin, uzmanlık alanlarınızı ve sertifikalarınızı duvarlarınıza asın.

İKNA FAKTÖRLERİ

1. Çevre Koşulları
2. İkna Edici
3. Mesaj
4. Dinleyici

Buradaki ilk üç madde güvenden geçmektedir. İkna edici ve güvenilir olmak için, aşağıdaki şu özelliklere sahip olmanız gerekiyor.

*Dürüstülük
*Karakter
*İyi Niyet
*Öz Saygı
*Uzamanlık
*Yeterlilik
*Kalifikasyonlar (Nitelikler)

Güvenilir hissini uyandırmak için,

*Deneyimki
*Bilgili
*Eğitimli
*Kalifiye
*Yetenekli
*Zeki
*Uzman

Tanıdıklarınızın sizi nasıl gördüğünü analiz ediniz. Çevreniz sizin referansınız olacaktır.

1) Dışadönük
cesur/çekingen
Konuşkan/Çekingen
Agresif/Uysal

2) Duruş
Dengeli/Heyecanlı
Rahat/Gergin
Sakin/Tedirgin


3) Sempati (Sosyallik)
Yumuşak başlı/İtici
Neşeli/Asık Suratlı
Arkadaş Canlısı/Yabani

4) Diğerlerine İlham vermek



UZMANLIK + DÜRÜSTLÜK + GÜVENİLİRLİK

Güvenilirliği artırmak mı istiyorsanız? Kevin Hogan bunu 7 başlık altında inceliyor:

1. Eğitiminizi, pozisyonuzu ve deneyimizi ön plana çıkarın
2. Akıcı bir dil kullanan iletişimci olun
3. Konuşma hızınıza dikakt edin
4. Kanıtlara değinin
5. Karşı tezlerden bahsedin
6. Sempatik olun
7. Mizah Kullanın





12 Aralık 2009 Cumartesi

İkna Etmede Etkileme Modelleri BÖLÜM II


Bir önceki bölümde ikna etmede delta modelinden bahsetmiştim. Delta "adım adım" manasına gelen bir terimdi. Bu kısa hatırlatmadan sonra sıra, delta modelini  planlanmış bir şekilde ele almanın tam vakti. Kevin Hogan planı 21 parçaya bölüp, hangilerinde daha kuvvetli olduğumuzu hangilerinde daha zayıf kaldığımızı anlamımızı sağlıyor.

21 Adımda Delta Planı

1. Uyum Sağlamak ve Bunu Korumak
2. Uyum Sağlamak İçin İçerikten Yararlanmak ( İnsanlar, sevdikleri ve bildikleri şeyler hakkında konuşmaktan hoşlanırlar )
3. Uyum Sağlamak İçin Süreçten Yararlanmak (Müşterilerinizin sizi yabancı görmemesini sağlayın)
4. Hız Ayarı (Müşterinize Benzeyin!)
5. Sesinizin Kullanımı (Karşınızdakiyle, aynı hızda ve ses tonundakonuşun)
6. Nefes Alıp Verişler Aynı Olmalı
7. Duruş
8. Lider Olmak
9. Ses Tonu ve Tınısıyla Liderlik Etmek
10. Fizyoloji, Duruş ve Hareketle Liderlik Etmek
11. Karşılık Almayı Teşvik Etmek
12. Yardım Edin
13. Ortak Düşman
14. Onlara Benzeyen Biriyle İlgili Kısa Bir Hikaye
15. Saygı
16. Onları Şaşırtın
17. Daima Söz Verdiğinizden Fazlasını Verin
18. Alçakgöünllüğün Gücü
19. Kesin Olun: Sonra Daha Da Kesin Olun
20. Daha Hızlı, Daha Kolay ve Daha İyi Yapın
21. Son Dakikalarınızı Yaşıyormuş Gibi Dikkat Edin (Müşterilerinizin söyleyeceği her sözcüğü büyük bir dikkatle dinleyin)

 İkna Etmede Ufak İp Uçları

* Üç parçalı bir listede ya ilk başta olun ya da en sonda (Oy vermekte kararsız olan insanlar ya baştaki adaya ya da sondaki adaya bakarlar)

* İkna etme amaçlı tüm konuşmalarda, karşınızdaki kişiye ne kadar bilgi vereceğinizi bilmek, başarının en önemli ip uçlarından biridir.

"Onlara ne söyleyeceğinizi söyleyin,onlara söyleyeceğinizi söyleyin ve ne söylediğinizi tekrar söyleyin"
                                                                                   
 Dottie Walters 

* Kişi o konuda ne kadar uzmansa, karar vermek için de o kadar bilgiye ve detaya ihtiyaç duyacaktır.

*Müşteriyi mutlaka sunuma dahil edin!



9 Aralık 2009 Çarşamba

İkna Etmede Etkileme Modelleri BÖLÜM I

3. Etkileme Modelleri


İlk izlenim 4 saniyede gerçekleşiyor demiştim. Şimdi sıra bu dört saniyeden sonra ne oluyor ? Kevin Hogan, ikna yöntemlerinden birini de DELTA MODELİ olarak ele alıyor. Delta ne demek mi? "Küçük ve adım adım" anlamına gelmektedir. Yani karşınızdakini ikna edebilmek için bazı süreçlerden geçmeniz gerekebilir. Ancak, unutmayın! Herşey uyum ve ahenkle başlar.

KALPLERE GİDEN YOL: UYUM

İnsanlar rahat olmak isterler. İki veya daha fazla kişi kişi arasındaki birbirine bağlı olma hissi uyumdur. İyi ve duyarlı bir iletişimci olmanın yolu uyum sağlayıp bunu korumaktan geçer. Uyum sağlamak sadece sözlü iletişimle gerçekleşmez. Sözsüz iletişimle de uyum sağlanır.

SÖZSÜZ UYUM SAĞLAMA YÖNTEMLERİ

Fiziksel Görüntünü: Nasıl giyindiğimiz, insanların bize ne kadar güveneceğini ve bizi ne kadar seveceğini belirler.
Tonlama: Ses tonu ve sesin hızını doğru kullanmak uyum açısından önemlidir. Konuşmanızı karşınızdaki kişiyi taklit etmeden onunla uyumlu hale getirebilirsiniz.
Duruş: Benzer şekilde oturun veya durun. Unutmayın karşınızdaki kişi sizinle aynı duruş da bulunuyorsa bu sizin lider olduğunuzu gösterir.
Soluk: Karşınızdakini nasıl nefes aldığına dikakt ediniz. Uyum sağlamak istiyorsanız, karşınızdakiyle aynı sıklıkta nefes alıp vermeyi denemelisiniz.

Tüm bunlar bize iletişimin en önemli anahtarlarından birini gösteriyor; İnsanlarla derin ve samimi bir ilişki kurabilmek için onlara benzemelisiniz. Karşınızdaki kişi uyumu farkettiğinde daha kolay bir şekilde ikna olacaktır.

18 Kasım 2009 Çarşamba

İkna Etmede İlk Dört Saniye


2. İlk Dört Saniye

Olmazsa Olmaz... İLK İZLENİM

-Vücut Diliniz ve Fiziksel Görünümünüz,
-Ne Kadar beğeniliyorsunuz,
-Görüntünüzle Ne Kadar İkna Edicisiniz?
-Tanıştığınız Kişiler üzerinde iyi bir izlenim bırakmak için on hatta 4 saniyeniz olduğunu biliyor muydunuz?

Biriyle tanıştığınızda ilk izlenimler beyne kaydolur ve ilişkinizin geleceğini belirler.
Bu ilk izlenimlerin sizin belirleyeceğiniz biçimde oluşmasını hedeflemeyi asla unutmayın!!!

Bir kişiyi ilk kez gördüğünüzde,  beyin o kişiyi derhal kategorize eder. İlk İzlenimin etkisini yenmek oldukça güçtür. Kadınlar ve erkekler ilk izlenim durumunda her zamanki gibi farklılık gösterirler. Erkekler, yeni bir kadınla tanıştıklarında o kadının yüzünden çok vücuduna dikkat çekerler. Oysa kadınlar, önce yüzüne odaklanırlar. 

Görüntü Harekete Geçirir!

 İnsanlar tarafından ne kadar çekici görünürseniz, kariyeriniz, aile hayatınız ve ilişkilerinizde "evet" ya da "hayır" yanıtlarını almadınız da o kadar etkili olacaktır. Fiziksel görüntünün gücü asla inkar edilemez. Yapılan araştırmalarda çekici insanlar beyin tarafından otomotik olarak başarılı algılanmaktadır. Tüm bunlar nereden çıktı diyebilirsin. Bu durum biz bebekken ortaya çıkmaktadır. Daha bebekken bu algıya kapılıyoruz. Daha doğarken güzele bakmak için programlanıyoruz. Güzellikten hoşlanmak daha bebeklik yıllarında başlıyor ve çocukluk boyunca artarak devam ediyor. Bu yüzden kozmetik sektörü en büyük sektörler içerisinde yer almaktadır. Güzellik, sağlığın bir simgesi olarak kabul ediliyor. Kadın olsun erkek olsun... Çekici insanlar sosyal ortamlarda diğerlerine göre daha rahat davranırlar. Bunun nedeni, o ortamda bulunan kişilerin sadece bir kişiye sürekli aynı pozitiflikte bakmasından kaynaklanıyor. Bu durumlardan yola çıkarak rekabeti gözden kaçırmamak gerekir. Özellikle kadınlar, diğer bir çekici kadını kaldıramayabilirler. Neden mi? Çünkü bu potansiyel bir erkek tarafından beğenilmesini engelleyici faktör olarak görülür. Özetle; ne giydiğiniz, saçınız, makyajınız, takılarınız, saatiniz, görüntünüzü oluşturan diğer unsurlarla birlikte duruşunuz bir başka ilişkiyi başlatabilir, bitirebilir. Üstelik tüm bunlar siz ağzınızı açmadan gerçekleşir.

15 Kasım 2009 Pazar

Diğerlerini Değişime İkna Etmek

Bütün hayatınızı düşünün sosyal, iş ve aile hayatınızı... Etrafınızdakilerle nasıl bir iletişim tekniği kullanmanız gerektiğini öğrenmenin tam vakti! Bütün iletişimciler! Satış temsilcileri ve pazarlama uzmanlarının bilmesi gereken hedef kitleyi etkileme tekniklerini bilmeden olamaz değil mi? Eğlenceli ve zevkli olacağına inandığım bu konuyu özellikle etkileme sanatının ustası Kevin Hogan'ın bir kişiye 8 dakika içerisinde nasıl "evet" dedirtirsiniz kitabından yararlanarak da anlatacağım. DİKKAT: Kötü niyetli insanlar benim blogumdan uzak dursun ve bu teknikleri kötü amaçları için kullanmasınlar!

1. Diğerlerini Değişime İkna Etmek

   Bu konuyu ele alma nedenim herhangi bir hizmeti, ürünü, sosyal çevredeki gerekli değişimleri ikna etmeyi öğrenmek üzere oldu. Daha önceki farklılıkları değiştirmek mi istiyorsunuz? İnsanlar değişimlere karşı her zaman olumlu düşünmeyebilirler. İşte bu noktada etkileme ve ikna etme sanatı devreye giriyor. Kaydetmiş olduğunuz etkileşimi sürekli yapabilmek için insanları gerçekten neyi istediklerini bilmek gerekiyor. Püf noktalardan biri ise bir kereliğine "evet" dedirtmek değildir. Bunu devamlı hale getiren bir süreç oluşturmak gerekiyor. Bazen insanların yaptıklarıyla bizim onlardan göstermesini istediğimiz tutum ve davranış zıt olabiliyor. Kötü alışkanlıkları olanları düşünelim.
    İnsanlar kendilerini değiştirmek istediklerinde bile, bu genellikle başaramadıkları birşeyle ilgili oluyor. (Sigara, alkol gibi) Eğer gerçekten değiştirmek istiyorlarsa bunu başarabilirler diye düşünyürosanız yanılıyorsunuz. Neden mi? Çok basit: Beyinde milyonlarca hücreyi birbirine bağlayan "otoyol" vardır. Örneğin, yürümeyi düşündüğünüzde yürüyüşe çıkıyorsunuz, içki diye düşündüğünüzde alkol alıyorsunuz. Beyniniz daima, her zaman olduğu gibi  hareket etmeniz için bir kablo ağıyla örülmüştür. Yani, yeni kablo demek yeni ağlar oluşturmak demektir.
  Yeni bir alışkanlık edinmek eskiden 21 gün diye bilinse de yeni yapılan araştırmalara göre bu durumun 5 gün olduğu ortaya çıkmıştır. Eski alışkanlıkları aşmak kolay değildir. Çünkü beyin tanıdık yol en iyi yoldur olarak düşünür ve bunu devam ettirmek ister. Bu büyük çaba gerektiren şey gerçekleştirirken beyin de yeni ağlar örmeye başlar.

İnsanlar Ne İstediklerini Biliyorlar mı?

  Değişimin kolay olmamasının ikinci nedeni ise insanların gerçekten ne istediklerini bilmemesinden kaynaklanır. Çünkü kendilerini pek iyi tanımıyorlar. Bu tam olarak ne anlama mı geliyor?
Hepimizin bilinç ve bilinçdışı pskilojisi vardır. Bu ikisi tamamen birbirinden farklı karakterlerdir. Bilinç: Hesap yapmak, karşılaştırmak ve değerlendirme yapmakla uğraşır. Bilinçdışı ise stres altında karar verir ve düşünmez yalnızca yapar.

        Bilinç                                                         Bilinç Dışı
         
    - Gelecek                                                        - Şimdi
    - Esneklik                                                        - Sert
    - Pozitif Bilgiye Hassas                                     -Negatif Bilgiye Hassas
    - Verileri Kontrol Eder                                     - Kalıpları Fark Eder
    - Tek Sistem                                                    - Çok Sistem

     Beynin bu iki farklı bölümünün kendine has özelliklerini olduğunu ve bunların genellikle birbirine zıt olduğunu bilmek gerekiyor. Son araştırmalar, başkalarına nasıl tepki göstereceğimizin tahmin edileceğiyle ilgili bazı ipuçları veriyor. Mesela kardeşini seven birinin kardeşi gibi davrananları sevme eğilimin de bulunuyor. Peki, kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Bu şüpheli bir durum. Başkaları sizi daha iyi analiz edebilir. Çünkü sizin hem negatif hem pozitif yönlerinizi açıkca ortaya koyabilir. Ancak, kişi kendini tanımladığında pozitif yönlerini daha baskın hala getiriyor. Yani, biz bir başkasını daha iyi değerlendirme yeteneğine sahibiz. Bunu en iyi yapanlar emlakçılar. Buradaki püf nokta ise, müşteriler ne istediklerini gerçekten bilmiyorlar. Emlakçılar da bu durumdan yola çıkarak müşterilerinin eğilimlerine yönelik fikirlerini sunuyor ve onları ikna etmek de daha başarılı oluyorlar.

 Kararlarımızı nasıl aldığımızla ilgili durum karanlık... Peki, cevap nedir? İnsanları size, şimdi ve gelecekte EVET demeye nasıl ikna edersiniz? Bu durumda hayal gücümüzü kullanıp tahmin yürütmek en iyi çözüm gibi gözüküyor.

DEĞİŞİM
Birçok şirket, dini lider, başkanlar ve tüm askeri liderler çoğu insanın farkında olmadığı şeyi biliyorlar. Askeriyeyi düşünün. Kışlaya varır varmaz askerlerin saçları kesiliyor. Herkesle aynı renkler ve belli standartlar... Bulunduğunuz ortam tamamen değişiyor.

     Bunların hepsi bağlılıklarınızı, davranışlarınızı ve tavırlarınızı değiştirmek için mecburi şeyler. Askeri yönetimler, savaş gibi stresli anlarda hayatta kalmanızı, dolayısıyla davranışlarınızı tahmin edilebilir ve kontrol altına alınabilir olmasını istiyor. Bu değişimlerle bunu sağlıyor. Aynı değişiklikler bazı topluluklar, şirketler ve cemaatler gibi yerlerde de insanların karşısına çıkıyor. Unutulmaması gereken bir diğer konu ise topluluk içindeki davranışlarımızı kültürel kurallar belirler. Örneğin, camide iş yerinizde davrandığınızdan daha faklı hareket edersiniz.
Siz nasıl davrancağınızı bilmezken otel yöneticileri sizi bazı davranışlara iter ve bu manada fazlasıyla para kazanmaktadırlar. Örneğin, otelde telefon kullanacaksını ancak orada fiyat 3-4 kat fazladır. Mini badan birşeyler atıştıracaksınız fakat, fiyatlar 2 katı fazladır. Film kiralama bedeli dışaırdan daha fazla olacaktır. Sizi bütün bunları kendiniz getirseniz bile mutlaka servislerden yararlanacaksınızdır ve otel yetkilileri bunu bilirler. Çünkü sizi sizden daha iyi tanıyorlardır. Çünkü davranışları çevre koşullarının tetiklediğini bilirler.

Bilmeniz gereken: Kendinizin veya bir başkasının davranışını değiştirmek istiyorsanız, yapabileceğiniz ilk şey çevre koşullarını değiştirmektir.Eğer çevre koşullarını kontrol altına alırsanız, belli davranışları öngörebilir veya şekillendirebilirsiniz. 

ÇEVRE KOŞULLARI FARKLI DAVRANIŞLAR YARATMAK İÇİN DEĞİŞTİRİLEBİLİR. 

Unutmayın! Mobilyalar, duvarların rengi insanların algılarını etkiler ve gerçek anlamda davranışlarını değiştirmede etkilidir. 
Başkalarının davranışlarını değiştirmeyi istediğiniz de bunu, karşınızdaki kişiyi öğlen yemeğine veya akşam yemeğine bir geziye götürerek yapabilirsiniz. İnsanları normlarından ne kadar uzaklaştırırsanız, yeni duruma ayak uydurmaları da o denli etkili olacaktır. Çevrenin bir konuda size evet mi yoksa hayır mı diyeceği konusunda oldukça büyük etkisi vardır. İkinci kontrol edilebilir unsur ise: GÖRÜNTÜNÜZ! Bir sonraki bölümde hangi konuyu ele alacağımı tahmin etmek çok zor olamasa gerek...

2 Kasım 2009 Pazartesi

EYVAH DOMUZ GRİBİ!


   BAŞA GELEN ÇEKİLİR Mİ?
    Haftalardır bütün haberlerde ve televizyon programlarında domuz gribiyle ilgili deli gibi yayınlanan yayınlardan eminim herkes bıkmıştır. Kabul etmeliyim, medya kamuoyu gündemini oluştururken işleri abartmıyor değil. İlk başlarda bilgi almak açısından yararlı bulsam da, artık haberleri izlemekten sıkıldım. Açıkcası, elle tutulur konular yerine 4 haftadır aynı haberleri aynı konular üzerinden işleyip duruyor ve bu durumu içinden daha da çıkılmaz hale getiriyor. Evet, karşı karşıya kaldığımız durumu hafife almayalım! Ama dört bir yandan da şu şehirde şu kadar domuz gribi burada  bu kadar domuz gribi, aşı ha geldi ha gelecek şu kadar kişi öldü kaldı haberlerine içimiz bayıldı. Kardeşim madem böyle birşey var ve milyonların öleceğinden bahsediyorsunuz o zaman acil durumu medyadan aynı şeyleri konuşarak değil de gerçekçi önlemlerle gösterseniz ya! Kabul ediyorum, artık paranoyak bir insanım. Mikrop bulaşacak diye ellerimi kullanamaz oldum. Niye mi? Medyaya kızsam da ben insanları anlamakta da güçlük çekiyorum. Örneğin, dışarda ağzı açık bir şekilde deli gibi hapşıran, öksüren, tıksıran insaları boğazlamak istiyorum! Ey sevgili basın bizi aptal yerine koyman demek ki bir işe yaramıyor. Demek insanlar kafalarına şu önlemleri alma yollarını hala sokamadılar! O zaman? Çözüm sözle anlatılamıyorsa uygulamaya geçme vakti gelmiştir. Bu noktadan sonra devlet sözde "aşı" getirmekle kalmamalı önlemlerini bir annenin çocuğuna uyguladığı biçimde almalıdır, derim ben. Nasıl mı? İnsanların, tutumlarını değiştirmeleri için kesinlikle onlara yeni bir alışkanlık kazandırılmalı! Örneğin, maliyeti belediyemiz için hiçbir şey denecek kadar az olan şu maskeleri en azından(!) otobüslerde millete takmaları için dağıtmak. Sürü psikolojisi sayesinde başarıya ulaşılabilir. Buradan özellikle büyükşehirler başta gelmek üzere bütün belediyelere sesleniyorum: LÜTFEN BU SOSYAL SORUMLULUĞU YERİNE GETİRİN! MİKROP YUVASI OTOBÜSLERDE MASKE TAKMAK ZORUNLU HALE GETİRİLSİN Kİ MASKE TAKIP KOMİK DURUMA DÜŞECEĞİNİ DÜŞÜNEN İNSANCIKLARDA BU DURUMDAN KURTULSUN! Otobüsleri dezenfekte etmekle bitmiyor bu işler...! Ortada bir gerçek var ki, her ne kadar panik yapıp paranoyakça davranmamamız gerekse de bu durumu hafife almamak gerekiyor. Ben inanıyorum ki bu olayların arkasında daha bir çok gerçek var bizden saklanan. Yüzyılın hastalıkları bitmez; kuş, domuz vs. Ne olursa olsun bunun üstesinden gelinebilir. Başa gelen çekilir deyip hiç birşey yapmamak olmaz. Tedbir bizden olsun da Takdir  "O'na" kalmış;)

25 Ekim 2009 Pazar

Erkekler neden umursamaz Kadınlar neden unutmaz?

    Hepimiz aşık olmak dolayısıyla mutlu ilişkiler yaşamak isteriz. Özellikle kızlar en küçük yaşta masum, küçük hayaller kurar ve ileride onları beyaz atlı prenslerinin beklediğini düşünürler. Her ne kadar kadın-erkek insan olup, aynı ihtiyaçları olsa da bizi birbirimizden ayıran farklılıklar oldukça fazla. Kadın- erkek ilişkileri üzerine bir konuyu ele aldım çünkü, bu konuyla ilgili gerçekten bir iletişim sıkıntısı çektiğimize inanıyorum. Genel anlamda iki tarafta hep birbirini anlayamamaktan yakınır. Peki, bunun sebebi nedir? Gerek çevremde olsun gerek kendi özel hayatımda bu tarz bir sorunun neden olduğuna dair merakımı elime geçen bir kitapla giderdim, diyebilirim. Aslında çok basit görünen sorunların ne denli bir karmaşaya sebep olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyorum. Bu durumda olaylara bizim açımızdan baksam da karşı cinse de hak vermediğim konular olmadı değil. Açıkcası, ilk kabullenmemiz gereken şey aramızdaki fark! Hani hep beklediğimiz o gerçek aşk ve sonsuz sevgi varya işte ona bir türlü ulaşamamızın sebepleri aslında çok açık. Kısaca bahsedeceğim konular arasında daha sağlıklı bir ilişki düşünebilmek ve gerçek bir aşka kavuşmak aslında o kadar zor değil.

Peki, Nasıl Mı?
- Farkı kabul etmek! (Çocukluğumuzdan beri süre gelen yetiştiriliş, biyolojimiz, kimyamız, hormonlar, deneyimler..
- Günlük hayatınızdaki pürüzleri görmezden gelmek
-  Erkekleri her zaman duyarsız, umursamaz olarak görmeyin çünkü, onlar çoğu zaman bu durumun farkında bile değiller
- Ataerkil toplumdan bu yana gelen içgüdülerimizin varlığını kabullenmek
- Dolaylı değil doğrudan iletişim kurmak! (Bi konuyla ilgili hiç bir zaman ima da bulumayın kızlar, direk söyleyin. Sonra neden beni anlamıyor diye yakınmamak için ;) )
- Fazla bir beklenti içerisinde olmayın!
- Çok konuşmamak gerek! (Zaten anlamayana boşa kürek çekme;))

Madde halinde söylemek gerekirse, Kadınlar Erkeklerden ne Bekler?
1. Talep etmeden, moral almak
2. Özel Günleri Hatırlamak
3. Biraz düşünceli biraz da ROMANTİZM!
4. Cepte gibi davranmayan
5.Güven veren ve sözüne güvenen
6. Dürüst, çalışkan, hedefleri olan
7. Düşüncelerini yüksek sesle dile getirmekkten çekinmeyen
8. Dünyada tek olduğuna inandıran
9. Yenilgilerini paylaşabilen
10. Kendilerini dinleyen, düşüncelerine saygı duyan
11. Değişimleri ve gelişimleri takdir eden
12. Eş ve br annenin yerininin ayrı olduğunu anlayan
13. Koşulsuz sevgi verecek

Erkekler Kadınlardan ne Bekler?
1. Depresif olmayan
2. Bağımsız (Bu durum Türk erkeklerinin hepsini kapsamıyor)
3. Olayları abartmayan
4. İsteklerinin peşinden koşabilen
5. Güven veren, en iyi arkadaş olabilecek
6. Ortak ilgi alanları paylaşabilecek
7. Yeri geldiğinde kendileriyle aynı rolü paylaşabilecek
8. Her YERDE  kendine güvenen ve bu bağlamda güven veren
9. Heyecanı devam ettirebilen
10. Kendileri için çıldıran
11. İhtiyaç duyduğu her anda yanında olabilen
12. Kendi espirilerine gülen ve bunları gerçekten anlayan
13. Kendilerine ihtiyaç duyan ancak kendilerini kullanmaya çalışmayan

   Evet, iki cins arasındaki beklentiler çoğu araştırma sonrasında böyle sonuçlanmış. İki tarafta gerek fedakarlıklarıyla gerek birbirlerini anlamaya çalışarak aslında sağlıklı bir ilişki yürütebilir. Farklarımızı bilmek ve buna göre hareket etmemiz gerekiyor. Umarım bu yazıyı okuduktan sonra karşınıza gerçekten "güzel bir ilişki" yaşayayabileceğiniz birileri çıkar...