18 Kasım 2009 Çarşamba

İkna Etmede İlk Dört Saniye


2. İlk Dört Saniye

Olmazsa Olmaz... İLK İZLENİM

-Vücut Diliniz ve Fiziksel Görünümünüz,
-Ne Kadar beğeniliyorsunuz,
-Görüntünüzle Ne Kadar İkna Edicisiniz?
-Tanıştığınız Kişiler üzerinde iyi bir izlenim bırakmak için on hatta 4 saniyeniz olduğunu biliyor muydunuz?

Biriyle tanıştığınızda ilk izlenimler beyne kaydolur ve ilişkinizin geleceğini belirler.
Bu ilk izlenimlerin sizin belirleyeceğiniz biçimde oluşmasını hedeflemeyi asla unutmayın!!!

Bir kişiyi ilk kez gördüğünüzde,  beyin o kişiyi derhal kategorize eder. İlk İzlenimin etkisini yenmek oldukça güçtür. Kadınlar ve erkekler ilk izlenim durumunda her zamanki gibi farklılık gösterirler. Erkekler, yeni bir kadınla tanıştıklarında o kadının yüzünden çok vücuduna dikkat çekerler. Oysa kadınlar, önce yüzüne odaklanırlar. 

Görüntü Harekete Geçirir!

 İnsanlar tarafından ne kadar çekici görünürseniz, kariyeriniz, aile hayatınız ve ilişkilerinizde "evet" ya da "hayır" yanıtlarını almadınız da o kadar etkili olacaktır. Fiziksel görüntünün gücü asla inkar edilemez. Yapılan araştırmalarda çekici insanlar beyin tarafından otomotik olarak başarılı algılanmaktadır. Tüm bunlar nereden çıktı diyebilirsin. Bu durum biz bebekken ortaya çıkmaktadır. Daha bebekken bu algıya kapılıyoruz. Daha doğarken güzele bakmak için programlanıyoruz. Güzellikten hoşlanmak daha bebeklik yıllarında başlıyor ve çocukluk boyunca artarak devam ediyor. Bu yüzden kozmetik sektörü en büyük sektörler içerisinde yer almaktadır. Güzellik, sağlığın bir simgesi olarak kabul ediliyor. Kadın olsun erkek olsun... Çekici insanlar sosyal ortamlarda diğerlerine göre daha rahat davranırlar. Bunun nedeni, o ortamda bulunan kişilerin sadece bir kişiye sürekli aynı pozitiflikte bakmasından kaynaklanıyor. Bu durumlardan yola çıkarak rekabeti gözden kaçırmamak gerekir. Özellikle kadınlar, diğer bir çekici kadını kaldıramayabilirler. Neden mi? Çünkü bu potansiyel bir erkek tarafından beğenilmesini engelleyici faktör olarak görülür. Özetle; ne giydiğiniz, saçınız, makyajınız, takılarınız, saatiniz, görüntünüzü oluşturan diğer unsurlarla birlikte duruşunuz bir başka ilişkiyi başlatabilir, bitirebilir. Üstelik tüm bunlar siz ağzınızı açmadan gerçekleşir.

15 Kasım 2009 Pazar

Diğerlerini Değişime İkna Etmek

Bütün hayatınızı düşünün sosyal, iş ve aile hayatınızı... Etrafınızdakilerle nasıl bir iletişim tekniği kullanmanız gerektiğini öğrenmenin tam vakti! Bütün iletişimciler! Satış temsilcileri ve pazarlama uzmanlarının bilmesi gereken hedef kitleyi etkileme tekniklerini bilmeden olamaz değil mi? Eğlenceli ve zevkli olacağına inandığım bu konuyu özellikle etkileme sanatının ustası Kevin Hogan'ın bir kişiye 8 dakika içerisinde nasıl "evet" dedirtirsiniz kitabından yararlanarak da anlatacağım. DİKKAT: Kötü niyetli insanlar benim blogumdan uzak dursun ve bu teknikleri kötü amaçları için kullanmasınlar!

1. Diğerlerini Değişime İkna Etmek

   Bu konuyu ele alma nedenim herhangi bir hizmeti, ürünü, sosyal çevredeki gerekli değişimleri ikna etmeyi öğrenmek üzere oldu. Daha önceki farklılıkları değiştirmek mi istiyorsunuz? İnsanlar değişimlere karşı her zaman olumlu düşünmeyebilirler. İşte bu noktada etkileme ve ikna etme sanatı devreye giriyor. Kaydetmiş olduğunuz etkileşimi sürekli yapabilmek için insanları gerçekten neyi istediklerini bilmek gerekiyor. Püf noktalardan biri ise bir kereliğine "evet" dedirtmek değildir. Bunu devamlı hale getiren bir süreç oluşturmak gerekiyor. Bazen insanların yaptıklarıyla bizim onlardan göstermesini istediğimiz tutum ve davranış zıt olabiliyor. Kötü alışkanlıkları olanları düşünelim.
    İnsanlar kendilerini değiştirmek istediklerinde bile, bu genellikle başaramadıkları birşeyle ilgili oluyor. (Sigara, alkol gibi) Eğer gerçekten değiştirmek istiyorlarsa bunu başarabilirler diye düşünyürosanız yanılıyorsunuz. Neden mi? Çok basit: Beyinde milyonlarca hücreyi birbirine bağlayan "otoyol" vardır. Örneğin, yürümeyi düşündüğünüzde yürüyüşe çıkıyorsunuz, içki diye düşündüğünüzde alkol alıyorsunuz. Beyniniz daima, her zaman olduğu gibi  hareket etmeniz için bir kablo ağıyla örülmüştür. Yani, yeni kablo demek yeni ağlar oluşturmak demektir.
  Yeni bir alışkanlık edinmek eskiden 21 gün diye bilinse de yeni yapılan araştırmalara göre bu durumun 5 gün olduğu ortaya çıkmıştır. Eski alışkanlıkları aşmak kolay değildir. Çünkü beyin tanıdık yol en iyi yoldur olarak düşünür ve bunu devam ettirmek ister. Bu büyük çaba gerektiren şey gerçekleştirirken beyin de yeni ağlar örmeye başlar.

İnsanlar Ne İstediklerini Biliyorlar mı?

  Değişimin kolay olmamasının ikinci nedeni ise insanların gerçekten ne istediklerini bilmemesinden kaynaklanır. Çünkü kendilerini pek iyi tanımıyorlar. Bu tam olarak ne anlama mı geliyor?
Hepimizin bilinç ve bilinçdışı pskilojisi vardır. Bu ikisi tamamen birbirinden farklı karakterlerdir. Bilinç: Hesap yapmak, karşılaştırmak ve değerlendirme yapmakla uğraşır. Bilinçdışı ise stres altında karar verir ve düşünmez yalnızca yapar.

        Bilinç                                                         Bilinç Dışı
         
    - Gelecek                                                        - Şimdi
    - Esneklik                                                        - Sert
    - Pozitif Bilgiye Hassas                                     -Negatif Bilgiye Hassas
    - Verileri Kontrol Eder                                     - Kalıpları Fark Eder
    - Tek Sistem                                                    - Çok Sistem

     Beynin bu iki farklı bölümünün kendine has özelliklerini olduğunu ve bunların genellikle birbirine zıt olduğunu bilmek gerekiyor. Son araştırmalar, başkalarına nasıl tepki göstereceğimizin tahmin edileceğiyle ilgili bazı ipuçları veriyor. Mesela kardeşini seven birinin kardeşi gibi davrananları sevme eğilimin de bulunuyor. Peki, kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Bu şüpheli bir durum. Başkaları sizi daha iyi analiz edebilir. Çünkü sizin hem negatif hem pozitif yönlerinizi açıkca ortaya koyabilir. Ancak, kişi kendini tanımladığında pozitif yönlerini daha baskın hala getiriyor. Yani, biz bir başkasını daha iyi değerlendirme yeteneğine sahibiz. Bunu en iyi yapanlar emlakçılar. Buradaki püf nokta ise, müşteriler ne istediklerini gerçekten bilmiyorlar. Emlakçılar da bu durumdan yola çıkarak müşterilerinin eğilimlerine yönelik fikirlerini sunuyor ve onları ikna etmek de daha başarılı oluyorlar.

 Kararlarımızı nasıl aldığımızla ilgili durum karanlık... Peki, cevap nedir? İnsanları size, şimdi ve gelecekte EVET demeye nasıl ikna edersiniz? Bu durumda hayal gücümüzü kullanıp tahmin yürütmek en iyi çözüm gibi gözüküyor.

DEĞİŞİM
Birçok şirket, dini lider, başkanlar ve tüm askeri liderler çoğu insanın farkında olmadığı şeyi biliyorlar. Askeriyeyi düşünün. Kışlaya varır varmaz askerlerin saçları kesiliyor. Herkesle aynı renkler ve belli standartlar... Bulunduğunuz ortam tamamen değişiyor.

     Bunların hepsi bağlılıklarınızı, davranışlarınızı ve tavırlarınızı değiştirmek için mecburi şeyler. Askeri yönetimler, savaş gibi stresli anlarda hayatta kalmanızı, dolayısıyla davranışlarınızı tahmin edilebilir ve kontrol altına alınabilir olmasını istiyor. Bu değişimlerle bunu sağlıyor. Aynı değişiklikler bazı topluluklar, şirketler ve cemaatler gibi yerlerde de insanların karşısına çıkıyor. Unutulmaması gereken bir diğer konu ise topluluk içindeki davranışlarımızı kültürel kurallar belirler. Örneğin, camide iş yerinizde davrandığınızdan daha faklı hareket edersiniz.
Siz nasıl davrancağınızı bilmezken otel yöneticileri sizi bazı davranışlara iter ve bu manada fazlasıyla para kazanmaktadırlar. Örneğin, otelde telefon kullanacaksını ancak orada fiyat 3-4 kat fazladır. Mini badan birşeyler atıştıracaksınız fakat, fiyatlar 2 katı fazladır. Film kiralama bedeli dışaırdan daha fazla olacaktır. Sizi bütün bunları kendiniz getirseniz bile mutlaka servislerden yararlanacaksınızdır ve otel yetkilileri bunu bilirler. Çünkü sizi sizden daha iyi tanıyorlardır. Çünkü davranışları çevre koşullarının tetiklediğini bilirler.

Bilmeniz gereken: Kendinizin veya bir başkasının davranışını değiştirmek istiyorsanız, yapabileceğiniz ilk şey çevre koşullarını değiştirmektir.Eğer çevre koşullarını kontrol altına alırsanız, belli davranışları öngörebilir veya şekillendirebilirsiniz. 

ÇEVRE KOŞULLARI FARKLI DAVRANIŞLAR YARATMAK İÇİN DEĞİŞTİRİLEBİLİR. 

Unutmayın! Mobilyalar, duvarların rengi insanların algılarını etkiler ve gerçek anlamda davranışlarını değiştirmede etkilidir. 
Başkalarının davranışlarını değiştirmeyi istediğiniz de bunu, karşınızdaki kişiyi öğlen yemeğine veya akşam yemeğine bir geziye götürerek yapabilirsiniz. İnsanları normlarından ne kadar uzaklaştırırsanız, yeni duruma ayak uydurmaları da o denli etkili olacaktır. Çevrenin bir konuda size evet mi yoksa hayır mı diyeceği konusunda oldukça büyük etkisi vardır. İkinci kontrol edilebilir unsur ise: GÖRÜNTÜNÜZ! Bir sonraki bölümde hangi konuyu ele alacağımı tahmin etmek çok zor olamasa gerek...

2 Kasım 2009 Pazartesi

EYVAH DOMUZ GRİBİ!


   BAŞA GELEN ÇEKİLİR Mİ?
    Haftalardır bütün haberlerde ve televizyon programlarında domuz gribiyle ilgili deli gibi yayınlanan yayınlardan eminim herkes bıkmıştır. Kabul etmeliyim, medya kamuoyu gündemini oluştururken işleri abartmıyor değil. İlk başlarda bilgi almak açısından yararlı bulsam da, artık haberleri izlemekten sıkıldım. Açıkcası, elle tutulur konular yerine 4 haftadır aynı haberleri aynı konular üzerinden işleyip duruyor ve bu durumu içinden daha da çıkılmaz hale getiriyor. Evet, karşı karşıya kaldığımız durumu hafife almayalım! Ama dört bir yandan da şu şehirde şu kadar domuz gribi burada  bu kadar domuz gribi, aşı ha geldi ha gelecek şu kadar kişi öldü kaldı haberlerine içimiz bayıldı. Kardeşim madem böyle birşey var ve milyonların öleceğinden bahsediyorsunuz o zaman acil durumu medyadan aynı şeyleri konuşarak değil de gerçekçi önlemlerle gösterseniz ya! Kabul ediyorum, artık paranoyak bir insanım. Mikrop bulaşacak diye ellerimi kullanamaz oldum. Niye mi? Medyaya kızsam da ben insanları anlamakta da güçlük çekiyorum. Örneğin, dışarda ağzı açık bir şekilde deli gibi hapşıran, öksüren, tıksıran insaları boğazlamak istiyorum! Ey sevgili basın bizi aptal yerine koyman demek ki bir işe yaramıyor. Demek insanlar kafalarına şu önlemleri alma yollarını hala sokamadılar! O zaman? Çözüm sözle anlatılamıyorsa uygulamaya geçme vakti gelmiştir. Bu noktadan sonra devlet sözde "aşı" getirmekle kalmamalı önlemlerini bir annenin çocuğuna uyguladığı biçimde almalıdır, derim ben. Nasıl mı? İnsanların, tutumlarını değiştirmeleri için kesinlikle onlara yeni bir alışkanlık kazandırılmalı! Örneğin, maliyeti belediyemiz için hiçbir şey denecek kadar az olan şu maskeleri en azından(!) otobüslerde millete takmaları için dağıtmak. Sürü psikolojisi sayesinde başarıya ulaşılabilir. Buradan özellikle büyükşehirler başta gelmek üzere bütün belediyelere sesleniyorum: LÜTFEN BU SOSYAL SORUMLULUĞU YERİNE GETİRİN! MİKROP YUVASI OTOBÜSLERDE MASKE TAKMAK ZORUNLU HALE GETİRİLSİN Kİ MASKE TAKIP KOMİK DURUMA DÜŞECEĞİNİ DÜŞÜNEN İNSANCIKLARDA BU DURUMDAN KURTULSUN! Otobüsleri dezenfekte etmekle bitmiyor bu işler...! Ortada bir gerçek var ki, her ne kadar panik yapıp paranoyakça davranmamamız gerekse de bu durumu hafife almamak gerekiyor. Ben inanıyorum ki bu olayların arkasında daha bir çok gerçek var bizden saklanan. Yüzyılın hastalıkları bitmez; kuş, domuz vs. Ne olursa olsun bunun üstesinden gelinebilir. Başa gelen çekilir deyip hiç birşey yapmamak olmaz. Tedbir bizden olsun da Takdir  "O'na" kalmış;)